Bugün de birilerini kınadık, artık rahat uyuyabiliriz!

Tüm toplumu ilgilendiren cinai vakalarda millet birleşir, hep bir ağızdan yaşanan elim hadise lanetlenir, dümenden bir sevgi çemberi oluşturulur, güya katil ya da katiller kınanır sonra da meydan siyaset yapan dangalaklara kalır.

Ölenin ardından yakılan sosyal medya ağıtları hep birbirine benzer. Herkes öfkesini ve kinini kusar. Vicdani mastürbasyonlarını tamamlayanlar günün sonunda köşesine çekilir, rahatladıktan sonra harcıalem tatavalarına devam ederler.

Siyasi kazanç peşinde koşanların dışında, içinde kadınlara karşı varoluştan kin duyan zevat çıkar ‘O da başı açık gezmeseydi’ der, midemiz daha çok bulanır. Feminizmin, kadına toplumsal sahada daha fazla yer ayrılması, erkek egemen anlayışın yumuşatılması ve kadının erkekle sosyal ve ekonomik anlamda eşit konuma gelmesi amaçlı politik bir hareket olduğunu bilmeden, yalnız erkek düşmanlığı üzerinden değerlendiren patolojikler de ‘Erkekler ezik oldukları için tecavüz ediyorlar, sizin kromozomlarınız hatalı zaten’ diyerek kargaları bile güldürürler.

Tecavüz çok ağır bir suçtur. İnsanlık dışı falan da değildir, aslında insanın doğasında vardır. Bu suçun temelinde yatan faktörler toplumun ahlâki kodlarında, kültürel kökenlerinde yatar. Yozlaşmış bir ahlâki sistem, tecavüzcüleri büyütür, yetiştirir ve topluma salar.

Yozlaşmış ahlâki sistem kadını yalnızca cinsel obje olarak görür. Parantez içinde ‘becerilecek’ bir varlık olarak tanımlar. Reklamlarda kadının bedeni ön plandadır. Filmlerde kadın çıplaklığı üzerinden ‘erkek egemen zihniyet’ tavlanmaya çalışılır. Kadın kıvrımları zihinleri işgal etmek için kullanılır hale gelmiştir.

Tecavüzcüyü toplum yetiştirir. “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinin reyting rekorları kırdığı, Müjde Ar’ın oynadığı “İffet” filmindeki araba sahnesinin sosyal medyada geyik için defalarca paylaşıldığı (Bkz: Başın sıkışırsa ara beni), Tecavüzcü Coşkun karakterinin sempatik karşılandığı, ırza tasallut eden kötü adam karakterlerini canlandıran oyuncu Nuri Alço’nun başbakan olması gerektiğinin şehrin duvarlarına sprey boyalarla yazıldığı bir ülkede suçlanması gereken toplumun ta kendisidir.

(Başbakan olmak Nuri Alço’nun elbette yasal hakkıdır. Serzenişimiz Nuri Alço’ya değil, yarattığı karaktere duyulan ürkütücü aşkadır.)

‘Erkekler hayvandır tecavüz ederler’ diyenlerle ‘Kadınlar açık giyinirlerse tecavüzü hak ederler’ diyenleri bir uzay gemisine bindirip çok uzak diyarlara yollasak minik mavi gezegenimizin kârına olur. Zira iki güruh da zihnen akrabadır, hastalıklıdır.

İyi de, çözüm ne? Çözüm, sosyolojinin dibinde yatıyor. Araştırılması gereken Türkiye’deki kültürel, ahlâki ve çevresel faktörlerin çocuk psikolojisini nasıl etkilediği, iyi verilmemiş cinsel eğitimin nasıl sapkın bireyler yarattığı, cinselliği sevişerek değil de porno filmlerden öğrenmek zorunda kalan kitlelelerin nasıl uçuruma itildiğidir. Ailede başlayan ve okul çevresinde devam eden çocuğun gelişimi sağlıklı bir zemine oturtulmadan tecavüzün ve benzer vakaların önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Tecavüz zanlılarını hadım etmek, idam etmek, kurşuna dizmek yahut bağırsaklarını çıkarıp boynuna dolamak problemi halletmeye yetmiyor. Asıl yapılması gereken, ülkenin kültürel ve ahlâki dinamiklerinin çürüyüşündeki temel esasları tespit etmektir. Çok didaktik bir yazı olduğunun farkındayım. Başka türlü nasıl anlatılır bilemiyorum. Tecavüzcünün cinsel organını kesip ağzına vererek teşhir etmek diğer müstakbel tecavüzcüleri engellemeyecektir, emin olun. Bu yalnızca yarayı temizlemeye yarar, kanser olduğu gibi durur.

Kanseri temizlemek cerrah titizliğiyle olur. Cerrah ne yapar? Bütünü kurtarmak için parçayı kesip atar. Parçayı kesip atarken de kanser hücrelerinin diğer dokulara sıçramadığından emin olur.

Lafı gelmişken söylememek olmaz. Hayatının baharında katledilen insanların üzerinden politika yapan akıl hastalarını tedavi edecek hiçbir yöntem olmadığına artık eminim.

Bir grup ‘Tayyip Erdoğan Mısır’da öldürülen Esma’ya ağladı, Özgecan için gözyaşı dökecek mi?’ diyor, karşıtı olanlar da ‘Bu tür tecavüzlerin tek sorumlusu laik eğitim sistemidir’ diyor. Bu kadar sığ, bu kadar paçoz, bu kadar aşağılık tespitler ancak bizim gibi yarı gelişmiş sentetik demokrasiyle ıslah edilmeye çalışılan ülkelerden çıkar.

Asıl problem bu işte: kitlesel mankafalılık.

Daha fazla Özgecan katledilmesin, gençliğini yaşayamadan solmasın istiyorsanız, bütün politik rant kavgalarınızı bir kenarı bırakıp elinizi taşın altına koymak zorundasınız.

Yoksa hiçbir Özgecan, sizin günlük vicdan mastürbasyonunuza alet olmayı hak etmiyor.

Tecavüzü kınadınız, katillerin hadım edilmesini istediniz, sosyal medyadan küfrettiniz, güya ağladınız diye de daha fazla ‘insan’ olmuyorsunuz, bilesiniz.

İnsan olmak, sorumluluk taşımak ve bu bilinçle hareket etmektir.

Sosyal medya kopillerinin zabıtalığına değil, toplumsal bilincin sağduyusuna ihtiyacımız var.

Başka Özgecan’lar olsun istemiyoruz. O halde;

Devlete düşen görev, tahkikat komisyonları oluşturarak ülkenin her yanına yollayacağı sosyolog ve psikologları görevlendirip ciddi veriler toplamak ve bu analizleri değerlendirerek hastalığın köküne inmektir.

Hukuka düşen görev, adaleti yalnızca ıstılah manasıyla değil her sathıyla ele alarak adil olan kararı vermek ve maşeri vicdanı rahatlatmaktır.

Topluma düşen görev, kitlesel manyaklığa geçit vermeyip aklıselim hareket etmektir. Bu nasıl olacak?

Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyacak, ölü bedenleri mental şovunuza alet etmeyeceksiniz bu bir.

Bu tür ağır suçlar üzerinden kişisel tatmin sağlamaya çalışmayacaksınız, bu iki.

Üçüncüsü de artık bir zahmet kendinizi suçlamayı öğreneceksiniz. Hedef gözeterek parmak sallamak kolaydır. Peki kendinizde hata aramayı kabul edecek kadar gelişmiş bir vicdan mekanizmanız var mı, siz ondan haber verin.

Gerisi faso fiso, gerisi laf-ı güzaf, gerisi boş lakırdı, gerisi yürüyün de ense traşınızı görelim.

twitter.com/SarikayaKa

Kadir Sarıkaya

Bir yorum

Yorum bırakın